9.3.07

Sultanpınarı Yaylası Gezimiz

25 Şubat 2007, Adapazarı Sultanpınarı Yaylası gezimiz.

Bu yürüyüşe başlayışımız.
Sabahın o saati ve soğuk dahi olsa kat kat giyinmemek gerektiğini acı ve terli bir biçimde öğrendim.






Yılankavi kıvrımlarla yukarı tırmanan yolda biz birkaç deli kestirme yarattık kendimize.












Dağcılık günlerimi anımsattı. Mücadele, adrenalin, ter...

Hepsi had safhada.









Yukarıdaki manzara bambaşkaydı. Biz, beş kişi zorlu tırmanışı bitirirken, ekibin kalanı normal yoldan aynı noktaya ulaşmıştı.


O kadarcık yolda, ortam tamamen değişmişti. Yer yer karla kaplı çamurlu toprak yol, yerini yürümenin bile zor olduğu kalın kar tabakasına bırakmıştı.
Tepenin arkasında güneş yükselip biraz evvel yer yer ortaya çıkan sis sürekli ve yoğun hale gelince çok güzel kareler çıktı ortaya.






Yolda yer yer dize kadar battığımız kar, yaklaşık 20 metre görüş mesafesi.


Sisin içinde birbirimizi seçmeye çalışıyoruz. Ve arada güneş yüzünü gösteriyor.






Biraz daha yükselince yine değişti herşey. Sis dağıldı, güneş iyice gösterdi yüzünü.











Bu karede de görüleceği üzere, sis aslında dağılmadı, arkada, aşağıda kaldı.


Ama sisin içinde de, sisten çıkınca da düzenli, tempolu güç harcama, ısınma. Yol boyu tişortla üşümeme durumu.






Tepeden aşağı hafif bir iniş yaptık. Tekrar sisin içine girdik dere yatağına ulaşmadan. Ama yine tişort, yine hararet.


Sadece fotoğraf çekmek mola veriyoruz bu arada. Dehidrasyon (susuzluk rahatsızlığı) endişesi bile oluştu bende. Yorgunluğun önüne geçmek için çok önemlidir bu.





Dere yatağında çeşmeden buz gibi su içip tekar tırmanışa geçtik. Grupta açılmalar arttı bu arada. Neyse, dert değil.


Dere pırıl pırıl, hava mis gibi...












İncecik kuru dalların üstü bile kar. Yemyeşil çam yaprakları ve üstündeki kar ise bambaşka güzel.


Bol bol fotoğraf. Dereyi arkaya alıp çekebilmek adına güneşi karşımıza bile aldık.










Yaylaya vardığımızda dağ evi irisi pansiyonun bahçesine yerleştik. Rehber arkadaşlar ateşle uğraşırken biz yapının rüzgar almayan tarafına, güneşten ısınmış duvarının önüne yerleşip soluklandık.








O duvarın manzarasının bir kısmı, bizim arkamızda görünüyor.


Karenin ortasındakiler: Zevcem ve ben...








Yemeği yiyip soluklandıktan sonra inişe geçtiğimizde, güneş en tatlı ışınlarını yollamaya başlamıştı.











Tüm ekip birarada...











Güneş alçaldıkça ışık daha da güzelleşiyordu. Ortam, hava o kadar temiz ve güzel ki, günün her anı başka güzel. Alacakaranlığa kalsaydık tadı bambaşka olacaktı.


Günün son ışıkları, soluk ışıklarında, yayla evlerinin renkleri ayrı bir güzeldi.



1 yorum:

Adsız dedi ki...

Sultanpınarı gezisini kaçırmış olmam ne büyük bir talihsizlik. Neyi kaçırdığımı bu fotoların sayesinde daha iyi görebiliyorum. Ellerine sağlık Abi. Sonraki doğa fotoğraflarına figüran olabilmek dileği ile...

Caner Kömürlü