26.8.14

Eski Sevgili İle Kavuşma - Reuniting With The Old Love















Kişinin beş yıllık ilişkisine sırtını dönmesi için hayatında önemli bir değişiklik olması gerekiyormuş. Benim hayatımdaki değişiklik de görece kısa bir süreliğine de olsa dünyanın öbür ucunda bambaşka bir hayat yaşamaktı. Böylece hayatımda önemli bir yer tutan bu sayfaya bir ara vermiş oldum.

It figured out that there needs to be a major change in one's life for him to turn back to a relationship of five years. My change was to live a totally different life on the other end of the world.  Thus I gave a break to my blog that had an important place in my life.
















Görünen o ki geri dönmek için de bir "travma" yaşamak gerekiyormuş. Kişinin onsekiz yıldır kavuşamadığı sevgilisine ulaşması gibi.



And it figured out that a 'trauma' is needed to get back. Like reuniting with and old lover that was lost eighteen years ago.




















Uludağ'ın bir yüzünden başlayıp diğer yüzünde bitirmekti hedef. Teknik adıyla "trans". Gece 11:15'te başladı yürüyüşümüz. Kafa fenerlerinin ışığında düştük yola. 45 dakika ile 1 saat aralıkla mola vererek hava aydınlanmadan vardık zirveye.

The aim was to start on one face of Uludağ and end on the other face, which was technically a 'trans'. We got started at 11:15pm. We set pace on road with our headlights. Taking breaks every 45 minutes to an  hour, we got to the peak before daylight.

















Sonra gecenin soğuğu ve zirve rüzgarında hafif titreyerek güneşin doğuşunu beklemeye başladık. Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başladıkça keyfimiz daha da arttı.



Shivering in the cold of the night and breeze of the peak, we waited for the sun to rise. As the light of the day drew closer, our joy started soaring.














Ama doğan güneşin büyüsüne kapılıp üzerine çıktığımız bulutların dağın diğer yüzüşünü sarışını izlemeyi ıskalamadık. Dönüş yolunda bu bulutların içinden geçecektik sonuçta.

But we didn't miss the clouds, from which we were higher, hug the opposite face of the mountain being enchanted by the sun rising. After all, we were going to go through them descending. 
















Ve sonra, her sabah olduğu gibi güneş yüzünü gösterdi ve bizi ısıtmaya başladı.



Then, like every morning, sun showed his face and started warming us.














O yumuşak ışık herşeyi sarmaya başladığında, pamuk bulutlara yukarıdan son bir bakış attık. Keşişleme rüzgarına ismini veren keşişin küçük zirvedeki evini selamlamayı da ihmal etmedik tabii.

When that warm light started to wrap everything, we shot a last glance to the clouds from up above. We didn't miss hailing the bishops house on the small peak.
















Sonra dönüş yoluna koyulduk. İçinden geçeceğimiz bulutlar bizi bekliyordu.



Then we headed down. The clouds that we were to pass through were waiting for us.











Dönüş yolunda son kez dönüp baktım. Sevgiliden ayrılmak zor geldi.

I looked back one last time. It was so hard to depart from the lover.
















Ama dönüş yolu ayrı bir keyifti. En yüksek noktadaki ağaçlar en fazla yıldırım çekenlerdi. Ama ölen ağaçlar yenilerine can vermiş. Yaşam ve ölüm, her zamanki gibi yan yana.


But the way down was another delight. The trees at the highest point, drew more lightning than the others. But the dead gave life to new ones. Life and death. Together as they always are.


Gece 11:15'te başladığımız etkinliği ertesi gün öğlen 11:26'da tamamladık. 9.3km tırmanarak sabaha karşı 4:30 civarı ulaştığımız zirveden saat 6 gibi ayrılarak 5.9km'lik bir iniş gerçekleştirdik.
Böyle geçti bu güzel buluşma. 



We started the activity at 11:15pm and finished it the next day at 11:26am. After an ascent of 9.3km, we got to the peak at around 4:30. We departed at around 6 and the descent was about 5.9km.

This was how that beautiful meeting was.

7.4.13

Soğuk Şikago'dan Serin İstanbul'a / From Cold Chicago to Cool İstanbul














Görece kısa hayatımızda görece uzun bir macera yaşadık. Bazıları için kabus bile sayılabilecek rüya gibi bir birbuçuk yıl. Sonunda başarıyla taçlanan çok çalışma, uykusuz geceler, gezip görmek, yeni dostlar, bol bol keyif...
Artık dünyanın hiçbir yerinde yabancı hissetmeyeceğimizin bilinciyle yuvamıza döndük.















We went through a relatively long adventure in our relatively short lives. A dream of one and a half years which would be a nightmare for some. A lot of study which has been crowned with success, sleepless nights, journeys, new friends, lots of joy. 
We got back home knowing that we will never feel like a stranger anywhere on earth.

8.8.11

Şikago'dan

Şikago'dan paylaşacaklarımız için yeni bir blog açtığımıza göre ( http://uzunbirmacera.blogspot.com/ ) burayı daha çok photoblog olarak kullanabilirim.

Varan 1: Şikago'nun Çelik Yaprakları

27.7.11

Abimm

2009 yapımı Abimm filmini, henüz televizyonda izleme fırsatı buldum. Çok güzel ışık, renk, açı oyunları olan, kadrosu büyük potansiyel sunan, müthiş mekanlarda kurgulanmış, film kalitesi had safhada olan bir çalışma.

Filmi izlediğinizde Steinbeck’in klasiği Fareler ve İnsanlar ile benzerliği hemen dikkat çekiyor. Zeka özürlü ve birinin kılavuzluğuna, bakımına ihtiyaç duyan bir insan irisi ile kendince hayalleri, hedefleri olan ve bu irinin sorumluluğunu üzerine almış bir kişi. Hikaye bu ikilinin yolculukları, maceraları etrafında anlatılıyor. Ancak Abimm filmi verilebilecek çok güzel mesajlar varken, bunları üstünkörü geçmiş, vurgulamamış, vurgulayamamış. Annesiyle büyüyen bir insanın baba hasreti, ailesinden kalan son kişi olan abisine, istemeyerek de olsa, sarılması, ki bu daha sonra vazgeçilmez bir bağa dönüşüyor, hırsızlık gibi bilinçli ya da istemeyerek birini öldürme gibi görece masum hiçbir suçun cezasız kalmaması, bir şeyi kötülüğe alet ettiğinizde onun o yolda yitirilmesini göze almanız gerektiği, yani su testisinin su yolunda kırılacağı, Levent Üzümcü’nün yeteneğini konuşturduğu Arif ve Selen Seyven’in çok iyi iş çıkardığı Melek karakterlerinde olan zeka özrü gibi de algılanabilecek basit ve mutlu dünyanın sadece bir hayal olduğu...

Anlatılacak bir sürü şey, verilecek, vurgulanacak bir sürü mesaj, bunlara ancak temas edip güzel, basit ve eğlenceli bir hikaye anlatan güzel bir görsel çalışma. Şafak Bal’ın görece başarılı çalışması. Filmin özeti bu bence.

Bundan sonraki kısım benim filmden çıkarımımla ilgili. Mustafa Üstündağ’ın canlandırdığı Çetin karakteri, yaptığı karanlık işler ve yansıttığı tipleme ile hepimizin yaptığı veya aklından geçirdiği şeyleri ortaya koyuyor. Ama benim asıl değinmek istediğim, bunlarla uyuşsun ya da uyuşmasın, ulaşmak istediklerimiz veya en azından eksikliğini hissettiklerimiz için ne kadar bencil olabildiğimiz. Kendisine rehberlik, kılavuzluk edecek bir baba, bir abi eksikliğiyle büyümüş bir insan, eline geçtiğinde kendi eksikliğini gidermek için sahipleniyor onu. Hatta hedeflerine ulaşmak için kullanmak da mübah oluyor. “Beraber mutlu yaşamamız için senden faydalanıyorum”.

Yıllar önce bir tanıdığımız genç yaşta vefat edenler için “Vah ki gidene” demişti. “Kalanlar bir şekilde bakıyor başının çaresine”. Gerçekten de sevgi dediğimiz şey, kendi iyiliğini, mutluluğunu düşünerek onu yanında istemek çoğu zaman. O kişi bu dünyadan ayrıldığında, onun için değil, ondan mahrum kalacağından kendisi için üzülüyor insan. Bencilce düşünüyor ve ağlıyor “O gitti” diye değil, “Onsuz ne yapacağım?” diye.

Bence gerçek sevgi bunun bir adım ötesinde gösteriyor kendini. İyiliği için onun gitmesine izin vermek, kendini geri plana itip onun için üzülmek, onun iyiliğini kendi faydanın önüne koymak. Bunun ayrı bir bilinç düzeyi, ayrı bir olgunluk seviyesi olduğunu düşünüyorum. Ulaşmak için insanın kendinden birşeylerden vazgeçmesi gereken bir düzey.

15.4.11

Orienteering


Biraz da son zamanlardaki merakımdan bahsetmek istiyorum: Orienteering. Elinizde özel olarak hazırlanmış bir harita. Ormandaki herşey en ince detayına kadar işlenmiş. Haritada işaretli hedefleri, belirtilen sırayla, rakiplerinizden hızlı olarak ziyaret etmeniz gerekiyor. Kısaca böyle.












I'd like to tell you about my new interest a bit, orienteering. A special map at hand. Every bit of detail of the forest is on it. You have to visit the checkpoints marked on the map with the proper order, faster than your opponents. It's briefly like that.





İlk orienteering maceramızda orman karla kaplıydı. Ama hava ısınmaya başlamıştı. 2010'un ilk ayıydı. Ormanda olmak, o temiz havayı solumak çok güzeldi. Hem yanımda, şu ana kadar gördüğüm en güzel orienteeringci vardı.








In our first time, the forest was covered with snow. But the weather was getting warm. It was the first month of 2011. It felt fantastic to be in the forest, breathing that fresh air. The most beautiful women running in the forest was with me.












Sonra yağmur yağmaya başladı. Ama ıslanmak keyfimizi kaçırmak bir yana, heyecanımızı artırdı.

Then started the rain. But getting wet made us get more excited.



Sonra, beni buna bulaştıran kişiyle bir takım oluşturduk: Praetorians.

After that me and my friend who introduced this sport to me made up a new team: Praetorians.



Artık şehirde yapılan maceralar da dahil türlü organizasyonda beraberiz Cilasun'la. Böyle daha fazla zevk alıyoruz.

Cilasun and I attend to various organizations together, especially the ones arranged to take place in the city. Together, we enjoy more.






12.2.11

Vazgeçemiyorum-Indispensible

Nerede olursam olayım, hep aklımın bir köşesinde.
Fotoğraf çekmek. Tespit etmek.

It's always on my mind, no matter where I am.
Taking photo. Recording.

4.1.11

Mimari Proje Yarışması-Architectural Project Competition
















Geçen yaz bir mimari proje denememiz oldu. Süreç, her zamanki gibi, yoğun, yorucu ve keyifliydi.

Bir sonuca erdiremesek de, hem mesleki anlamda çok şey öğrendik, hem de güzel bir tecrübe oldu.

Yarışma sürecinin, mezun olmuş tüm mimarlar için yaşanması gereken bir tecrübe olduğunu düşünüyorum.












Last summer we spent some time on an architectural project competition. It was, as usual, hard, tiring and fun.

Although we couldn’t make it to the end, we learned a lot from the angle of architecture and it was a great experience.

I think architectural competition is something that every graduate architect must experience.
































29.7.10

Deneme Sürüşü - Shakedown

Geçtiğimiz Ramazan'da Gezenbilir organizasyonu ile yaptığımız gece boyu gezisinin tadı hala damağımızda. Bu sene de tekrar edileceğini ümit ederek, kısa çaplı bir hazırlık turu atayım dedim.

In the last Ramadan we attended a night
trip, organized by Gezenbilir. Hoping that this year we may join one again, I decided to make a short tour to get prepared.


Önce evimin yakınlarındaki motorlu araç akıntısını kaydetmek istedim.

First I r
ecorded the motor vehicle flow around home.



Ardından, biraz uzakta, kendi kendilerine havada süzülen ışıklar gördüm.

Then I witnessed ligh
ts flying by themselves.






Kadıköy rıhtıma inmeden önce, dolaşmanın beni hep mutlu ettiği Yeldeğirmeni'ne uğradım. Yılbaşı süsleri kaldırılmamış bu güzel ağaç, bu küçük meydanda beni bekliyordu.

Before getting to Kadikoy seaside, I made a detour to Yeldegirmeni, which means windmill, that I love wandering around. In this small square, this beautiful tree with its Christmas decorations still on was waiting for me.





Sahile yöneldiğimde ara sokaktan, mendirekteki fener bana göz kırpıyordu.

As I headed towards the shore, a tiny lighthouse has been blinking to me from a long distance.






Meydanın hem durgun, hem hareketli hali, biraz mutlu hissettirdi beni, biraz da hüzünlendirdi.

Peaceful but still dynamic at this time of the day, Kadikoy square made me feel both pleased and blue.




Sonra doğu tarafındaki ikiz kulelere çevirdim kafamı.

Then I turned my head to the twin towers in the East.
















Biraz ileride yüzünü de dönmeye başladı bana.

As I walked a little, they started turning their face to me.



Tabii henüz
ışığını kaybetmeye başlamış ay dedeyi selamlamadan olmazdı.

Of course it wouldn't be complete if I hadn't hailed the moon that has just started waning.






Sabaha kadar sürecek uzun gecenin hazırlıkları bir aşamaya geldi böylece.

So my preparations for that long night has come to a certain level physically and mentally.

10.5.10

Anneler Günü

Biz Türk toplumu olarak paylaşmayı çok severiz. Güzel şeylerin paylaşılınca arttığını, zor şeylerin hafiflediğini, kolaylaştığını biliriz. Evet, annelerimiz (her zaman belli edemesek de) başımızın tacı. Ama senede bir gün de olsa bunu haykırmak çok güzel.
Bu seneki anneler gününde anne saydığımız insanları bir araya getirip hep beraber güzel vakit geçirmek istedik. Pazar kahvaltısı organizasyonu ile baba tarafını bir araya toplayıp, halalar, dayılar, yengeler, enişteler ve özel biri eksik kuzenler, hep beraber yedik içtik eğlendik.

Kahvaltı faslı böyleydi.
Güzel yemek, bol sohbet, gülen yüzler.






Yeme faslı bitti ama eksilmezimiz çay ve sohbet devam etti.





Pazar uykusu, güzel bir kahvaltı, temiz, ılık hava...
Oynamazsak olur mu?







Tabii ki hepimizin karnı doyacak ki keyfimiz yerine gelsin.











Güzel şeyler bir araya geldi bu vesileyle tabii.







Sohbet ayrı kollardan aldı yürüdü.







Bu arada dondurma keyfi de eksik olmadı tabii.
Yazı getirdik sanki.






Anneler gününde bu anne kız da bir araya gelmiş oldu.






Karnı doyanlar daha bir keyiflendi.







Yüzlerden okunur oldu mutluluk.







E güzel şeyler dedik ya...









Bu hanımefendi herkese mavi boncuk dağıttı.
Nasıl da tatlı bir hanımcık bu.

1.1.10

Ve Kardeşim Geri Geldi


18 gün önce yolladığımız duble mühendis Caner Bey'i bu sefer teslim almak için düştük yollara.
İstikamet Ankara, Polatlı.









Keyifli bir tren yolculuğuydu.







Ama bazıları için kavuşma anına doğru endişeli bir bekleyişti aslında.






Birliğe girdik, yerimizi aldık, tören başladı.
Normalde şahit olmadığımız için ilgi çekiciydi tören sırasındaki top atışları.




Merakla beklemeye başladık tören alanına girişlerini.








En meraklımız da annemdi tabii.
Sabırsız, doğal olarak.






Sonra tören alanındaki yerlerini aldı yemin edecek asteğmen adayları.







Tam bize doğru bakan çakı, benim kardeşim oluyor.










Geçitten sonra yemin töreni sona erdi.
Sıra alanı terk etmeye gelmişti.
Silahlarına sahip çıkarken kayda geçti taze subaylar.

G3 kesmez beyefendiyi, MG3 aldı eline.







Silahı teslime gidiyor subay efendi.








Buluşma gerçekleşince herkesin mutluluğu iyice gösterdi kendini.








Sonra tren saatini beklemeye başladık.











Polatlı'nın şirin garında.







Ve onca eğitim ve uğraşının yorgunluğu da kendini gösterdi.